30 Aralık 2014 Salı

Başlıksız

Ekim ayının başından beri annemin sağlık problemleri ile uğraşıyorum. Bunca zaman hem iş yeri, hem hastanedeki koşuşturmalar, biraz da olanları kabul edebilme süreci ile elim kolum hiç bir şey için kalkmadı.

Halbuki çivi çiviyi söker cümlesine inanırım. Eskisi kadar kolay olmayacak ama, her zaman dikiş olmasa da başka uğraşıları da hayatıma sokmaya çalışmalıyım.

2015 de tekrar bir atılım yapmak için kumaş dolabımı kurcalıyorum. Sadece ses veriyorum bugün. 
İki haftadır bir manto projesini hayata geçirme kaygısındayım.





















Asıl kumaşım zümrüt yeşili. Fakat yetmeyebilir diye bir de elimdeki bu ( asıl rengi bordo olup kırmızı gibi çıkan) parçayla kombin yapacağım. Ben mantonun ön parçasını bordo, diğer beden ve kollarını yeşil düşünüyorum. Ancak bazı yakın çevremdekiler kollarını kırmızı bedenini yeşil yap diyor karar veremedim. Sizce nasıl keseyim?

Herkese 2015 in mutluluk ve sağlık getirmesini dilerim.

7 Aralık 2014 Pazar

Sadeleşme çalışması 1. Adım

Merhabalar. Bu günlerimi güzel geçirmiyorum. Annemin hastalığı yeniden nüksedince benim de denge sistemimde sallantılar başladı.
Artık yapmak istediğim şeyleri bile aklımda planlayamıyorum. Düşünceleri bir kenara koy, bir aydır evimi düzenlerken bile eskisinden daha fazla çaba ve zaman harcamaya başladım. Aradığımı bulamaz oldum. Hayır dağınıklıktan değil. Aradığım şeyi aklımda da uzun süre tutamıyorum. Bütün çekmeceyi indirip, "ben ne arıyodum yaavv" moduna o kadar sık düşmeye başladım ki. Normalde ayın birinde modellerimi ve bunun için ayırdığım kumaşları üst üste koyup sırayla dikme eylemine geçerken, şimdi modelleri de, eğer dergiyi de çıkarıp, modeli işaretlemediysem karıştırmaya başladım. Hatta geçen hafta ev temizliğim için kullanacağım deterjanı bile deterjan dolabında bulamadım. Şimdi eskisinden daha çok zamana ve pratikliğe ihtiyacım varken, ben daha çok zaman kaybedip, uğraşlarımı daha çok çabayla sonuçlandırmaya başladım. Hafta içi kafamı değiştirmek için alışverişe çıkıp da içimde mutluluk yerine sıkıntının büyüdüğünü fark edince bir kafeye girip neskafe sipariş ettim. Sonunda bana yetişen ruhumu da karşıma alıp bir sohbete başladım.

İşe gırgırından yaklaşıyorum, ama halim içler acısı. Hayatımı dolu dolu yaşamaya, çekmecemi zevk aldığım şeylerle doldurmaya çalışırken, bir baktım, sevdiğim şeyler bunca şeyin arasında öyle az ki. Geri kalan kuru kalabalık. Ve bu kalabalık bedenimin dışında zihnimi de öyle yormaya başlamış ki, sorgulama, kıyaslama, ayrıştırma yetilerimi bile yer darlığından kullanamaz olmuşum. Üstüne de istemediğim halde hayatıma yerleştirmek zorunda olduğum yeni çabalar binince, resmen hard diskim çökme noktasına geldi. Belki dikişi bir süreliğine askıya almam gerekebilir. Yeterince boşluk oluşturana kadar, bu çekmecede dönüp durmam lazım. 

Neyse kafeteryanın bahçesinde otururken, yüzüme çarpan rüzgarın bana fısıldadığı gibi. Bu kalabalığı hafifletmek için sadeleşme kararı aldım. İnternete girip bu işin püf noktaları ile ilgili kısa bir araştırma yaptım. Uzun uzadıya, sanal alemde kaybolabileceğim kadar çok vaktim yok. Hemen bir kaç tiyoyu buraya not edip, ilk adımda başlamak lazım.

Evlerimizde kıyıp da kullanmadığımız, hatıra diye sakladığımız, belki bir gün lazım olur diye oraya buraya tıkıştırdığımız... o kadar çok eşya varmış ki, bu eşyalar bizim hayat enerjimizi emiyormuş. Bana mantıklı geldi. Hala da sıkıldıkça alış veriş eğilimine girmemiz, alış verişle yeni şeyler aldıkça sıkıntımızın artması, sıkıldıkça tekrar mağazaların sokağına dalmamız, yaşantımızı bir kaosa çevirdiğimizin en büyük göstergesi. Bu zinciri kırmadan, özgürleşme hayallerimiz, hakikaten hayalden öte geçmiyor. Benim de ilk adımım alışverişten vazgeçmek oldu. Şimdilik bir ay boyunca evime yiyecekten başka bir şey almamaya karar verdim. Ama işi bu noktada bırakmak, sadece "mal girişini" durdursa da, yaşam ortamımı ferahlatmıyor. Ben de insanın içiyle dışının birbirine sıkı sıkı bağlı olduğunu düşünenlerdenim. Dışımı huzura kavuşturursam, bunun ruhuma da yansıyacağını düşünüyorum.

Neyse ilk adımımı bir ay süreyle uygulayıp ikinci adıma el atıyorum. Evimde ve kişisel eşyalarımda fazlalıkları atmak. 

Ben de ileride bir çöp ev sahibesi olmaya namzetim. Evimin odalarını gezdikçe bunu net olarak görebiliyorum. Ama hadi bismillah deyip elime geçen ilk eşyadan başlamakta da çok çekingenim. Onun için bu bölümü biraz ahesteden gerçekleştireceğim. Nasıl mı. İşte benim planım. eşyanın materyaline göre davranayım mesela dedim. Önce camdan yapılmış herşeyi elden geçirip, atmaya karar verdiklerimi önce kullanmadığım, sonra eskidiği için kullanamadığım şeyler olarak atmaya başlıyorum. Sonra metal ürünler, sonra tahta ürünler, sonra kumaş, bez gibi ürünler olarak yapmayı düşünüyorum.

Gerçi farklı bir usul olarak da evi oda oda elden geçirip, her odayı bir hafta sonunda sadeleştirmeye de çalışabilirim. 

Ama güzel bir fikire de denk geldim bu çalışmada. Hergün evden, kullanmadığım bir objeyi atıp yıl sonunda en az 365 üründen vazgeçmeyi sağlayabilirim kendime.Bu sabaha kadar nasıl yapacağım diye düşünürken şimdi hangi usulle yapacağım noktasına düştüm. Şimdi de zihnimde bir bilgi kalabalığı mı oluştu ne. Neyse anlaşılan sizi de bilgilendirebilecek kadar bu olayı özümseyememişim. En iyisi siz sade hayat grubunun sayfasını inceleyin. Çünkü ben de sabahtan beri o sayfasından bu sayfasına dönüp başka nasıl tiyolar kaparım.Hayatımı zevk alarak, bir şeyleri kendime daha fazla nasıl yük etmeden daha rahat yaşayabilirim diye bu sitede dolaşıp duruyorum.

Tüketici olmaktan sıkıldım. Mülküme aldığım binlece eşyanın yükünü çekerken, hâlâ ihtiyaçlarımı gerektiği gibi karşılayamadığımdan yeni şeylere ihtiyaç duymanın ruhumda yarattığı kaosla baş edemez oldum. Bu günden itibaren, ayaklarımın bastığı yere çöküp, sırtımdan çantamı indirmeye, belimi büken maddi yüklerimi omzumdan indirip, bu ferahlamanın zihnime de yansımasını umut etmeye karar verdim.

Eminim ara ara siz de hayata karşı bu bıkkınlığı gösterip, yüklerinizi omzunuzdan atmışsınızdır. Fikirlerinize ve tecrübelerinize çok ihtiyaç duyuyorum. Benimle paylaşırsanız çok sevinirim...

23 Kasım 2014 Pazar

Erkek Gömleği diktim.

Merhaba arkadaşlar. Bugün milli oluşumu kutluyoruz. Uğraşmadığım bir erkek gömleği kalmıştı. Sonunda ona da el attım. Yarım yamalak da olsa ortaya çıkardım sonunda. 














Modelim 2012 yılı Aralık burda'sından. Dergiyi alıp da içinde dikebileceğim bir şey yok dediğim bir dergiydi bu. Yine de aldığıma değdi. Baktıkça da dikmeyi düşündüğüm yeni şeyler göz kırpıyor bana. Maceranın başlangıcı hepinizle aynı. Evin reisi artık söylenmeye başlar. Yok dağınıklıkmış, yok boşuna vakit kaybıymış, kendisine ne faydası varmış...
Sonuçta biz de ortamı sakinleştirmek için bir sus payını eşcağazımıza vermek zorunda kaldık.














Amaan, ne huzurlu bir dikiş seansı yaşadım anlatamam. Benimle sorunlar arasında tatlı bir set oldu sağolsun. Ben de sukûnet içinde makinemin tatlı tıkırtılarını dinleye dinleye hafta sonumu yaşadım.














Resimlerde çıkmamış ama kumaşımın rengi tatlı bir su yeşili. Kendim için almıştım. Kloş etekli bir yaz elbisesi dikmek için. Yumuşak bir keten. Duru bir renk. Büyükler derler ya kime niyet kime kısmet. Ne yapalım bağrımıza taş bastık. 














Bakalım kumaşın devamını bulup da hayalimdeki elbiseye kavuşabilecek miyim? Hiç sanmıyorum. Olsun. Ne yapalım. Erkek gömleği için en uygun elimdeki kumaş buydu. 














Önündeki patı düzgün yapamadım. Zaten başlarken içimdeki bir his yapamayacağımı söylüyordu. Ses mi haklıydı, ben mi ayıp olmasın diye sese uyup beceriksizlik gösterdim bilemem. Sonuçta ön patında hatalıyım.














Kolların patı yakaya göre daha iyi oldu. 














Yakayı göstereyim size. Biraz daha düzgün dikebilseydım, göze daha güzel gelirdi. Neyse ki uzaktan çok kötü durmuyor.
Gömleğin tarzı da güzel aslında. Arka biraz uzun.Kenarları becerebildiğim kadar yuvarlak. Sadece düğmeleri kaldı. Kendime dikerken daha gözü kara oluyorum. Ama ailemden de olsa başkasına dikerken bu çekingenliğim yüzünden yapmadığım hataları da yapıyorum. Eğer giyilecek birşey ortaya çıkaramadıysam, bu sayfaya eklemek de olmuyor. Sessizce arkadaşlarımın sayfalarında dolaşıp haftayı bitiriyorum. 

Bu hafta size merhaba diyebildiğim için mutluyum. Sizin fikriniz ne? Önündeki patın yapımına ait pratik fikirlerinizi merakla bekliyorum. İyi haftalar.

13 Kasım 2014 Perşembe

Bir Elbise Daha Diktim.

Günlük hayatımda elbise giyen biri değilim. Seksenlerin, doksanların gençliği olarak özellikle kot pantolon, üzerine oduncu gömlek orta yaşlarıma kadar favori giysim idi. İş hayatı mecburiyeti olmasa etek bile giymezdim ya. Zaten pantolonu serbest bıraktıkları an bütün eteklerimi de dağıttım. Ama seneler beni olgunluk çağlarına ulaştırınca bir hanım teyze profilini oluşturmak elzem oldu. ( ya da ben öyle bir psikolojiye saplandım) Neyse lafı uzatmayalım. Paylaşacağım projem ( giyip giymeyeceğimi bilmeden) bir elbise oldu.














Mankenin üzerinde çok dominant, etkili duruyor değil mi? benim karakterimde olmasa da sadece bu duruş cezbetti beni. Model Ağustos sayısından.














Bu model için kumaş almak yerine, evdeki parça kumaşları kullandım. Biraz dolabım rahatlasın, yeni güzelliklere yer açılsın diye uğraşıyorum aslında. Diktikçe, modellere ufak tefek farklılıklar katmaya çalışmak da hoşuma gitti. Aslında bu iki kumaş farklı cinsler. Sadece renk uyumları tutunca projem için seçildiler:))














Her ne kadar modelde olmasa da bence biye ile kol ve yakasını çevirmek de gözüme hoş göründü.














Etekte zorlandım. Ama dikişi için değil. Kumaşı yetirebilmek için. Karelerini denk getirelim derken kumaşı eksilttik mecburen. Olsun. diktiğimi bilmeyenler konfeksiyon nazarıyla bakınca hatalarını araştırmıyorlar. Onun için diktim demiyorum zaten:)))














Bu defa gizli fermuarı daha düzgün diktim. Hem de normal fermuar ayağıyla. Meğerse ben dikmem gereken yeri bilmiyormuşum. İşte böyle dişleri parmağımla ( o görünen parmak da benim) açtırıp, dikmek gerekiyormuş. Öyle böyle değil resmen iyice açtırıp, tam kıvrılan yerinden iğneyi batırmak gerekiyormuş. Bu defa diğerlerine nazaran çok daha muntazam bir fermuar dikişi gerçekleştirdim.














Elbette tecrübeli arkadaşlar için yeterli bir başarı olmayabilir. Ama ben neredeyse Arşimet gibi sokağa fırlayıp önüme gelene fermuar dikişimi gösterecektim. öyle heyecanlandım yani:))














Işıgı da nasıl parlatmışsam. Aslında ışıktan değil, elbisemin ışıltısı göz alıyor.:)) Ben elbise diyorum ama bu kıyafeti jile tarzı giymeyi düşünüyorum. İçine balıkçıllar, gömlekler falan. 
Bel çizgisi biraz aşağıda, düşük bel gibi bir duruşu var. Boyunu diz hizasında bitirdim. Zaten kalıp kisa beden için olunca kalıpta hiç oynama yapmadım. Bu çalışmamı hafta sonu bitirmiştim. Ama bir türlü bloğuma giriş yapamadım. Kısmet bugüne imiş. Yarın da cuma olunca, kıyafetimin görücüye çıkışını pazartesi olarak planlamaktayım. Kolay, basit, temiz bir çalışma oldu. Sizce nasıl gözüküyor? 




1 Kasım 2014 Cumartesi

Cumhuriyet Haftası Aile Etkinliğimiz

Merhabalar. 29 Ekim Cumhuriyet bayramımızı geride bıraktık. Akşamında çocuklarıma bildiğim bazı kahramanlık hikayelerini anlatmak istedim. Benim hâlâ hatırlarken yüreğimin coştuğu hikayeleri çocuklarım bir kayıtsızlıkla, "sussa da filmi seyretsek" bakışlarıyla dinleyince doğrusu içime dokundu. Nasıl bir gençlik yetişiyor bu ülkede endişesine düştüm. Bu ülkenin bedelini nasıl ödedik, tekrar tekrar da aynı bedeli defalarca ödediğimiz halde, gençliğin sadece üstünde yaşadığımız bir toprak parçası nazarıyla vatan bilincine ulaşamadığını düşündüm. ( Belki abartıyorum. Ama bu lakayt bakış açısı ile toprağımıza gereken değerin verileceğini düşünmüyorum.)

Ankara'nın göbeğinde yaşasak da kurtuluş savaşı anılarının korunduğu yerlere çok yakınız. İmkanımız varken hadi dedim. Polatlıya gidelim şehitliği ziyaret edelim. Vee... zorla da olsa yola çıktık:)))

Temelliye varmadan, Alagöz Karargahı müzesi tabelalarını görünce direksiyonu tabelanın işaret ettiği yöne kırdık. 1921 yılında Ağustos-Eylül arasında 22 gün süreyle Atatürk'ün konakladığı ve Sakarya Meydan Muharebesinin büyük bölümünü planladığı bu evi ziyaret ettik. Çok güzel bir şekilde restore edilmiş ve Anıtkabir komutanlığına bağlı olarak müze haline getirilmiş bu evde, Atamızın merdivenlerden koşarak indiğini, çalışma masasının başında, harita üzerinde saldırı planlarını hazırladığını hayal etmek ne büyük bir heyecan.














Müzeyle ilgili pekçok bilgi bulabilirsiniz. Benim dikkatimi çeken şey, çatısındaki bu tavus kuşu süslemesiydi. Yine içindeki odalarda da tavus kuşuna ait süslemeleri görünce, müze ilgilisine sordum. Meğer o zamanlar soyun devam etmesini temsil edermiş. İçini de anlatmak isterdim ama gözünüzle görmenin yerini tutamaz. Burada ayrıntılı olarak bilgi mevcut yine de.




 Polatlı şehitler abidesini ise hatırladığımdan daha farklı buldum. Çok daha güzelleşmiş ve kapsamlaştırılmış. Mehmetçik anıtının altını müze olarak düzenlemişler. Ayrıntılı bilgiler internette mevcut olduğundan detaylara girmiyorum. Ama ilk anıtı da bayrağımızla beraber göstermek istiyorum.

Bu anıt ve daha fazlası için buraya bakabilirsiniz.
Bir kare de Sakarya Şehitliğinden göstermek istiyorum.

Şehitlikte onarım ve güzelleştirme çalışmaları vardı. Kenarda görülen pril o sebeple orada:))) 
Bu da Şehitliğin hemen içindeki anıt. Burası temsili bir şehitlikmiş. Vatan toprağına karışmış, kabri belirsiz, ismi belirsiz şehitlerimizin gıyaben kabirlerini temsil ediyor. Yine de bir fatiha okuyup öyle ayrıldık. Bunların dışında Gazitepe, Kartaltepe ve Dua tepe yi de görmeyi çok istiyorduk. Ama artık güneş erken batıyor ve bizim çok az bir zamanımız vardı. Bir tercih yapmak zorundaydık. Sadece bir tepenin ziyaretinde bulunup dönüşe geçmemiz gerekiyordu. Kısa bir araştırma yaptık. Bu tepelerden, savaşın en şiddetli cereyan ettiği tepeyi seçmek, savaşın şiddetini ruhumuzla burada hissetmek istiyorduk. Dua tepeyi önerdiler. Vakit kaybetmeden kalan vaktimizi Duatepe' de harcamak üzere yola çıktık.

Hemen Duatepe'nin girişinde, Başkomutanın, savaşın her karesini izlediği, hafızalarımızdaki resmini temsil eden bu anıt karşıladı bizi.

Atatürk'ün gözünden bakmaya çalıştım burada. Bulunduğu yer öyle stratejik bir nokta ki, önünde uzanan uçsuz bucaksız araziyi, bir taşını bile gözden kaçırmadan izleyebilir insan. Bu meydanda kurşunların havada uçuştuğu, sonbahar rüzgarında dökülen yapraklar gibi her dakikada, orada ya da burada bir bedenin toprağa düştüğünü düşlesenize. İliklerime kadar titredim. Şiddetle esen rüzgarın uğultusunda, derinlerden gelen güllelerin ıslığını, nidaları göklere yükselen şehitlerin fısıltısını duydum sanki. İçime işleyen, ruhumu üşüten bu anı anlatamam size. Mutlaka gidip görün.

Şu anıttaki heybeti hissedebiliyor musunuz? Arkamı döndüğümde, sanki savaşın kaderini belirleyen komutanların göklerden yere indiğini, ruhlarının çevremde dörtnala dolaştığını zannettim. Uzun uzun anıta yüklenen anlamları anlatmak yerine, alandaki dehşetin manayla birleştiğinde, yüreğimde doğurduğu heyecanı anlatmak isterdim ama kabiliyetim yetmez.
Elbette bunda, havadaki kasvetin de payı büyük.

Bir de alanda temsili olarak oluşturulan mevzii ler var yaa... Resmen şimdi bir mehmetçik fırlayacak da elinde süngüsüyle bayırdan aşağa koşarak düşmana saldıracak gibiydi.

İşte böylesine etkileyici bir yerdi Duatepe.

Gün bitip de evimize doğru yola çıktığımızda çocukları bilmem ama, benim içimdeki birşeyler, bu şanlı atlar gibi şahlanmıştı.

Yarın evimin haftalık işleriyle uğraşmalıyım. Dikiş projemi yetiştirebileceğimi sanmıyorum. Paylaşabileceğim yeni bir günümde yeniden buluşmak ümidiyle.Düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim. Mutlu akşamlar.

29 Ekim 2014 Çarşamba

Cumhuriyetimiz kutlu olsun

Bilemedim bugün. Doksanbir yıl önce kazandığımız özgürlüğü sağlayan Cumhuryetimize sevineyim mi?

Yine diri diri toprağa gömülen insanlarımıza üzüleyim mi?

Ne karmaşa dolu toplum olduk biz böyle...

25 Ekim 2014 Cumartesi

Siyah bir hırka diktim.

İyi akşamlar. Güzel bir cumartesi akşamından selamlar gönderiyorum. Çok keyifliyim. Keyifle giyeceğime inandığım bir hırka diktim çünkü. Hem de bu ayın burda dergisinden. Doğrusunu söylemek gerekirse bu ayın dergisini de sadece bu model için aldım. Geri kalan modellerden şimdilik hoşlandığım yok.















Modeli dikeceğim deyince kızım ne dese beğenirsiniz. "anne içinde bir kokoş varmış da saklamışsın" Hadi ordan dedim sertçe. Nerem kokoş benim. Bu kadar sade, spor, şık bir hırkaya ne hakla kokoş diyorsa... 
Kumaşım mı? Çok eski. Tam 20 yıl önce almışım. Kızılay'da Tarmanlar mağazasından. Çelik jarse imiş. Bunu al ömür boyu giyersin demişlerdi vaktiyle. Aralık 1994 burdasındaki 110 no'lu modeli dikecektim sözde. Ama üzerine desenli bir örgü kumaş bulamayınca, kumaş da sandıkta pineklemeye başlamıştı. 20 yıl boyunca meğerse bu güne hazırlamış kendini. ( Modeli açıp helalleştim kendisiyle)














Modelin yakası da ön parçayla beraber kesiliyor. Dikiş çizgilerini şaşırmamak için bol teyel aldım.














Önce omuz dikişlerini kapattım. Sonra yaka dikişini kapatıp, yakayı bedene diktim. Zaten tek enteresan yeri burası. Ama kolaycacık yapıldı:)))














Yakanın bedenle birleştiği yeri verev biye ile kapattım.














Dergide, önce yan dikişleri kapatıp sonra kolların takılmasını söylüyordu. Ama bana önce omuz dikişlerinden kolları takıp sonra yan dikişlerini kapatmak daha kolay geliyor.














Overlok makinem olmadığı için çevresini kendi kumaşından biye ile çevirdim. Biye ile uğraşmak biraz zaman aldı. Olsun değdi gene de. Sonunda bitirdim. Çok hoşuma gitti. Bitmiş halini de göstereyim.
Son hali işte böyle. Önüne bayıldım. Siz de beğendiniz mi?

Biliyor musunuz? Terör almış başını gitmiş. Ama basın bize hiç bilgi vermiyor. Az evvel haberlerde üç askerin şehit olduğu yüzeysel olarak söylendi geçti. Ama o askerlerimizi, çarşının ortasında başlarına kurşun sıkarak şehit etmişler. Analar evlatlarını, vatanı korusun diye askere gönderiyor. Ama baş verdiğimiz devletimiz, başlarımızı birilerine peşkeş ( mi ) çekiyor. Düne kadar vatanımızı yıkmaya çalışan birilerini nasıl oluyor da böylesine şımarıklaştırıyorlar. Aslında burada başka şeyler söylemek istiyorum da töremizden, devlete saygıyla öğütlendiğimizden susuyorum.

İşte ruhum aynen böyle. üstümde bir hüzün, elim kolum bağlı, çaresizlik üstüme yağan sonbaharın göz yaşları gibi gün geçtikçe umutlarımı birer kuru yaprak gibi ayak izlerime döküyor.............................

Neyse tekrar dikişe döneyim. Aldığım son kumaşlarımı da hızlıca gösterip, gerçekleri olduğu gibi halka duyuran bir tv kanalı var mı araştırayım.





Kendinize iyi bakın. ülkemiz için dua edin. Herkese iyi geceler ve aydınlık ümit dolu yarınlar dilerim.

22 Ekim 2014 Çarşamba

Ödülüm:))

Bu aralar uğraştığım nice sorun arasında,beni mutlu eden bir ödül, bütün derdimi kederimi aldı. Parmaklarım klavyenin üzerinde hiç bu kadar mutlu dans etmemişti. Nurseeeelll.... çok teşeeeekkküüüürrr:))))))












Mutluluklar da paylaşıldıkça çoğalır yaa.......Ben de yedi kişiyle paylaşıyorum.
1. meşgul anne
2.Emel
3.nurten beğendi
4Gülay Ersoy
5.gooogoook
6.Hanife
7.aktuelmoda
Veeee....Yeniden Nursel arkadaşıma teşekkür ederim.

Bu ödülün şartlarını da hemen Nursel arkadaşımdan kopyalayıp bildiriyorum.
 1-Öncelikle yukarıdaki resmi yayınlamak, 
2-Size ödülü veren bloğun bağlantısını paylaşmak ve takibe almak, 3-Ve ödülü en az 7 kişiye dağıtmak.

Herkese iyi geceler....

3 Ekim 2014 Cuma

Elbisemi bitirdim.

Yarın Kurban Bayramının ilk günü. Hepimizin bayramı mübarek olsun. İnşallah güzel, keyifli bir bayram geçiririz. Bu gün temizlik, güzellik ve dikiş ile geçirdim. Daha doğrusu belki bir aydır her hafta sonumu dikişle geçirmekte isem de, dikmeye başladığım elbisemi tam anlamıyla bugün bitirebildim.















Elbisenin kollarında çok zorlandım. Önce kısa kol çalıştım. Kibar da duracaktı. Ama iki kere dikip söktüm. Kolların biri aşağıda biri yukarıda durdu çünkü. bence kol kalıbı hatalı. Allahtan bol bol kumaş almışım. Şu mu? bu mu? derken havalar soğudu. Ben de kumaşın fazlasından bu defa uzun kol kestim. Kalıbın kolu da eğri olduğu için bir ceket kolu kullanmaya karar verdim. 


Ama kolun duruşunu tam ayarlayabilmek için önce yakayı pervazla temizledim.Daha sonra, yine aynı dergideki trompet kollu ceketin kalıbından faydalandım. Hiç olmazsa büzerek gövdeye yerleştiririm diye. Hem de dökümlü durur diye düşündüm.















İyi ki prova mankeni almışım. Bu defa gerçekten işini yaptı. Kolları mankenin üstünde iğneledim çünkü. Çok daha kolay oldu. Elbisenin omuzlarında da bayağı eğrilik varmış meğerse. Kolların dikişini bitirdikten sonra bir defa giydim. Ama kollar öyle salaş salaş gözüme tuhaf gözüktü. Ben de bu gün kollara manşet taktım.

İşte bitmişi de böyle oldu. Çok beğendim. Bir de arkadan göstereyim
Kolların duruşu harika oldu. Gerçi çok oyaladı. Önce iğnele, sonra tam yerlerinden teyelle. Teyellerken kaçırdığın yerleri yeniden gözden geçir. Sonra da makinenin başına geç. İlk resim ile son hali arasındaki fark, benim emeğimin karşılığı. 

Bu elbise ile giymek üzere aldığım ayakkabımı da göstereyim hemen.

Ucuz bişey. Ama elbiseyle çok şık durdu. Pek elbise giymediğim için bizim sülale çok şaşıracak.
Bu elbisenin kalıbı uzun beden olduğundan, kalıplarda kısaltma yaptım. Onu da göstereyim.

İşte böyle. Bir dikiş maceramı da ( kendimce ) yüzümün akıyla atlattım. Yarın da yeni kollarıyla giyip bayram  kutlayacağım. Bu vesileyle hepinizin bayramını kutlar, hayırlara vesile olmasını dilerim.